Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Mayıs 2010 Salı

Ormanda Fantom diye seslenin o sizi bulur !


Her konuda en iyi olması için yetiştirdiğiniz oğlunuz ilkokul çağına gelip de kitap okumazsa ne yaparsınız ?

Bir gün işten "kamping"e elinizde çizgi romanlarla gelirsiniz "bunlarla alışsın bari" diye..

Gerçi o çocuk kısa süre sonra Balzac'ın Vadideki Zambak'ını, Kafka'nın Şato'sunu falan okuyacaktır.Hatta ergen asiliğiyle Das Kapital'ini iki cildini birden eve getirip size "eyvah " dedirtecektir ama o çizgi romanları açıp ,Il Grande Blek'in sarı saçlarını savurarak kadidi çıkmış kukuletalı İngiliz zarganalarını haklamasını gördükten sonra uzuunca bir süre hiçbirşey okumayıp bu dünyayı ona açtığınıza pişman edecektir sizi..

Ne bilgisayar vardı o devirde ne de 192 kanallı uydu yayını..Sadece siyah beyaz televizyonda şiirler okuyan Necdet Evliyagil..."Çocuk kalbi"yle eğitilmiş , Er Nemecek'le "erkek" olmuştuk ..Artık sırada "vurdulu kırdılı, gerçek birşeyler "vardı..

Büyük kahramanlar !

En çok kimleri mi sevdim :

Mr.No : Delikanlı adamdır.Yalnız adamdır.Gerekirse dayağını da yer,kadınlardan paparayı da..Ahlaksızdır,ayyaştır ama paraya zırnık önem vermez..Yıllar sonra onun kullandığı piper'a bindim Amazon üzerinde..Puxa vida ! diye bağırdım ama uçağın kumanda paneline tekme attırmadılar maalesef !...

Mandrake : En uçuk kaçık ve bir o kadar naif abimiz..Xanadu'daki evin hastasıydım..Bir de meşhur düşmanlarından "8 çetesi" ve "Kil Deve"'nin..Hep bir Kristal Küpüm olsun isterdim ama olsaydı aklımda yapacak birşey yoktu..Inter Intel'in gizli giriş çıkışlarının, bilinmez bir yerdeki sihirbazlık akademisinin hayranıydım..Adam boru değil..Koskoca galaksi imparatoru Magnon'un kankasından bahsediyoruz...Gizliden gizliye kötü kardeş "Derek"'i de severdim nedense...

Conan : Barbar-hırsız-paralı asker- kral..Ne kariyer yapmışsın be Kimmeryalı..En çok albüm kapaklarında bacağına dolanmış yarı giyinik ,ayva göbekli afeti devranlarla sevdik seni..Aynı travmayı yıllar sonra bir kuşağın zihinlerinde onulmaz yaralar yaratan Jubba the Hut'un zincirlere bağladığı Prenses Lea'yla da yaşayacaktık haberimiz yoktu...Bir de ablamdan fırça yerdim bu herif yüzünden "Konan değil o Conan. Kimmerya'da İngilizce mi konuşuluyor sersem çocuk ! " diye

Baltalı İlah Zagor : Ahyaaakkk ! diye bağırarak mahalleli çocuğun kafasına sopayı indirdim mi ? İndirdim.Her çizgi roman geyiği açıldığında Çiko'nun tam adını "Çiko Felipe Cayetone Lopez Martinez Gonzales" diye söyleyerek başım göğe erdi mi ? Erdi . Turkcell her boku bilen numaralar servisini " Zagor'un gerçek adı nedir söyle bakayım ? Patirck Wilding. Aferin. " diye test ettim mi ? Ettim. Pişman mıyım ? Değilim..

Kaptan Swing'i sevdim..İlk göz ağrısı Çelik Blek'i Rodi'ye rağmen sevdim.Tombraks'ı bile hatta hatta Yüzbaşı Volkan'ı bile (Hakikaten var mıydı "Kıbrıs'ta vuruşanlar" diye bir hikayesi yoksa bu da şehir efsanesi midir bilmem..) sevdim.

Bir labunya kılıklı Tommiks'i zerre kadar sevmedim-ki sonradan orijinal isminin "Capitan Miki " olduğunu öğrendimde olay netleşti- bir de ne idüğü belirsiz Zembla'dan tiksindim.

Amma velakin içlerinde en çok Ölümsüz Ruh Fantom'u sevdim :

- Abuk Kızılmaske tercümesi bir yana (Yahu adamın maskesi siyahtı bir kere) Fantom bir tanedir !
- İlk fantom "Bütün hayatımı korsanlık,haksızlık ve zalimlikle savaşmaya adıyorum.Oğullarım da benim yolumdan gelecek " demiştir ve oğullar da ikiletmeden lafını dinlemişlerdir yüzyıllardır
- Fantom 10 kaplan gücündedir.
- Ormanda Fantom diye seslenin o sizi bulur
- Fantom herkesle anladığı dilden konuşur
- Uçağa köpeği Şeytan'ı almayan hostese her seferinde " Şeytan köpek değil kurttur" der..Bunun üzerine hostes bir şekilde ikna olur.
- Bir elinde iyilik yüzüğü öbür elinde kurukafalı kötülük yüzüğü vardır.Kurukafayı yiyen kötü adamların iflahı kesilir.O kurukafa da çeneyi neyle yıkasan ömrü billah çıkmaz.
-Pardesüsünü,sivillerini giyip şehire indiğinde Kit Walker adını kullanır.
- BM'de çalışan Diana Palmer'la evlidir ama az görüşürler..Bir tür ex-pat hayatı diyebiliriz
- Favorim asırlardır el değmeden saklanıp korunmuş eşsiz Fantom hazineleri ve aile arşividir..Birşeye takıldığında açıp atalarının arşivine bakar.İlim irfan sahibidir
- Kurukafa mağarasında taştan tahtında oturup mağrur mağrur bekler.Oradan oraya koşuşturmaz
- Şehre indiğinde yerde yatar hem de yastıksız..Benim en anlamadığım da bunu nasıl yapabildiğidir..Bu yaşıma geldim heryerde uyudum ama yastıksız asla !..
- Çevrecidir.Eden adasına gider kafa izni yapmaya.Orada kendi evcilleştirdiği binbir tür hayvan barış içinde yaşar.Aslanlar ceylanları falan asla yemez..Sevgili Kerem kardeşimin her önüne gelene sorduğu en ağır soru olan yunuslarının adı "Salomon ve Nefertiti"'dir.Bunu bilirseniz ağır saygı görürsünüz

Tüm baba kahramanları silahlarından,sihirlerinden arındırsan; güç kuvvet,karizma dövüşüne soksan finale Fantom'la Conan kalır...Sonunda da David Goliath'i yener şampiyon Ölümsüz Ruh olur..

Çizgi roman kahramanları binbir türlüdür.. güçleriyle, zaaflarıyla..kimisi birini sever kimi ötekini..

Ama hepsinin tek bir ortak özelliği vardır : Düşene asla vurmazlar. Merttirler delikanlıdırlar..
Bir yere gireceklerse kılıçlarını çekip erkek gibi girerler..

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Gümüş Dağın Zirvesindeki Adama Ağıt


Bugün küçük dev adam Ronnie James Dio öldü

Üsküdar'da Paşakapısı cezaevinin karşısındaki ceviz içi kadar dükkanında milyon kadar plağı olan eski baterist Tümay abi'nin orada tanışmıştık kendisiyle..Adamın elini bileğinden kavrayıp acıtıncaya kadar sıkardı Tümay abi..Keferenin "firm handshake" dediğinin kralını yapardı..
Üç kuruş harçlığımızdan artırır kaset doldurturduk.Kasetlerin kaplarına kanlı baltalardan yaptığı kendi çizimlerini koyardı Tümay abi.Birşeylere kızgındı hep ama anlamazdık niye.Karışık kaset asla rock raconuna uymazdı ! Ama kasetin sonunda kalan boşluğa albüm dışından özel istek tek parça serbestti.Plakların, o asla ulaşamayacağımızı düşündüğümüz parlak yüzlerini okşar, arka yüzdeki şarkı sözlerinin fotokopisini çektirirdik yandaki kırtasiyecide...Çirkin saçlarımız,korkunç kemikli gözlüklerimiz ,saçma kılıklarımız, herşeyi hayretle beğenen çocuk saflığımızla...

Efsanelerini yitiren bir kuşak olmaya başladık bugün..Bugünün geleceğini konuşalı o kadar az oldu ki üstelik..Sırada kim var acaba ? İnsanın zihni varmıyor düşünmeye...

Gün gelecek dostlarını yitirmeye başlayan kuşak da olacağız elbette ama insan tokat yemiş gibi oluyor

Rock'ın en ufak tefek,en güleryüzlü ve kesinlikle en duru sesli ilahlarından birini iki kere canlı izleme şansına sahip oldum.Biri Istanbul'da kendi grubuyla,diğeri de geçen yaz Heaven and Hell (aslında Black Sabbath) kadrosuyla Belçika'da Graspop festivalinde...

Teşekkürler Ronnie James Padavona!

Kill the King için
Holy Diver için
Man on the Silver mountain için
Sixteen century greensleeves için
Catch the Rainbow için

Rainbow'un adını "Ritchie Blackmore's Rainbow " koyan Ritchie bile albumun arkasına kendi isminin üzerine yazdı : "Ronnie James Dio /Vocals " ..

Tüm zamanların en büyük rock vokalleri listelerine hepimiz 1.sıraya seni yazdık da 2.'yi tartıştık sonra..

Devil's Horn'un mucidi "Kutsal dalgıç " ,mekanın sen neresi istiyorsan orası olsun !

Az önce '77 On Stage konser plağını koydum pikaba..15:40 dakikalık balladınla uğurladım seni.Ritchie 'nin gitarı sonunda sustuğunda sen "make it shine for you and I " diye haykırıyordun...O sırada gökkuşağını senin için yakaladım.

Yıllar yıllar önce geceleri sen "catch the rainbow" derken dökmediğim iki damla gözyaşını da sana helal ettim.

Uğurlar ola...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Mezbaha Manifestosu !

İş hayatı üzerine yazıp yazmamak konusunda çok tereddüt yaşadım..Bir yandan "ukalalık etmeyeyim" endişesi, öte yandan "Liderin takım Çantası" gibi kitaplara olan mesafeli yaklaşımım ("Çanta güzel ama takımlarda iş yok be abi "gibi aykırı düşünceler) derken "neysen,ne düşünüyorsan onu yaz "yönlendirmesi bu konuyu da bir nevi "başkalaştırarak" beni özgürleştirdi..

Evrenin sırrını vermeye kalkmayacağım.Sadece yaptığım veya yapmaya gayret ettiğim şeylerin listesi..işte Mezbaha Manifestosu !...

- Kimse senin için çalışmıyor.Herkes sadece "kendisi" için çalışır."What's in it for them" i anlatmadan ve "önemli hissetirmeden " kimseye birşey yaptıramazsın
- Samimi ol, "delikanlı" ol
- Eşitlik yoktur adalet vardır.
- Demokrasi yoktur meritokrasi vardır
- Saygı bilgiden beslenmeli , eylemle beslemelidir.."Bey" ler "hanım" lar bir boka yaramaz..korkuyla iş yaptırılmaz..dalkavuk saygısından hayır gelmez..
- Kendi inanmadığın şeyi başkasına hele hele tüketiciye üfürme
- Tüketicinin cüzdanını değil kalbini kazan
- İt gibi çalışacağına masanda tembelce faydalı ve farklı şeyler düşün...Ormanın kralı aslandır karıncalar değil..
- "Not invented here" kompleksi yapma..Çatalı sen icat etmedin diye elinle yemiyorsun
- Enkaz devraldık söylemi yapma,ayıptır.Gün gelir sana yaparlar canın acır.
- Rakibine bok atma
- Bağlılık bir işyerinde uzun süre çalışmak değil çalıştığın sürece benliğini,ruhunu ve emeğini vermektir
- Herkes seni seviyorsa bir işe yaramazsın
- Kimse seni sevmiyorsa bir işe yaramazsın
- Her savaşı kazanman gerekmiyor.
- Hiyerarşi karar alma yetkisi ve sorumluluğu içindir.Başka hiçbir şey ifade etmez.
- Pusu kurma gerekirse düello yap
- Adam satma,ekibini hiç satma
- Aynı suçun iki cezası olmaz
- Hata yapan hata yaptığını biliyorsa ve söylüyorsa ona kızma
- Umursamazlara tahammül etme
- Övgüyü toplum önünde yergiyi teketek yap
- En iyilerle çalış ki seni yukarı itsinler
- "Paralysis by analysis yapma" .Just do it !
- Ekip başarır,lider çuvallar
- Keep it simple and stupid..Ya da Einstein'in dediği gibi "Things should be done as simple as possible,but not any simpler"
- Açık ve direk ol..Bkz bir kere daha Can baba giriyor burada devreye..
- Kötü kar/iyi kar vardır..İyi kar müşteriyi severek yapılır,kötü kar da düzerek..ikincisi çok uzun sürmez
- Do not overpromise
- Yapacağım dediğini yap
- Gittiğin yere tüm ekibini taşıma.Güvensizlik göstergesidir.
- Sunumlarına harika başla,harika bitir.Arayı istediğin gibi doldur.
- Hep aynı şeyi ,aynı şekilde yaparak farklı sonuç alamazsın
- Gemileri yakma ama aynı nehirde iki kez yıkanma
- Ürününe aşık olma,bir gün onu öldürmen gerekebilir
- Sen kendi ürününü kullanmak istemiyorsan kimse kullanmaz
- Bir arkadaşına en fazla 5-6 kelimede ürünü/fikri satamıyorsan tüketiciye de satmaya kalkışma
- Ayrılman gerektiğinde ayrıl
- Sabırsız ol,rahatsız ol.Hayat,rekabet,müşteri çok hızlı..
- Parametrelere uyma ,parametreleri tanımla

Nefret ettiklerim - Kaptanın seyir defteri bölüm 4

Sanırım bu başlıkta daha çok kayıt olacak:-)

- Juia Roberts - Birkaç arabanın yanyana park edilebileceği faraş ağzıyla güzellik tasladığı yetmiyormuş gibi bir de tek oyunculuğunu aslında en samimi şekilde sevinmesi gereken Oscar ödül konuşmasında vıcık vıcık sergilediği için...a.k.a Freaky woman

- Hani bir tonton bıyıklı amca vardı..Tüyü bitmemiş yetimden tutun hayat kadınlarına kadar herkesin Robin Hood'uydu sonra birden kasadan dolarlar çıkınca kayboldu gitti,odalarda ışıksız kaldık..

- Ugg. Giymeyin giydirmeyin.Kadını çirkinleştirmek için gay modacıların yarattığı şey.

- Bono . 10 yıldır müzik namına birşey üretmedin be adam..Pembe gözlüklerini satsak kaç aç çocuğu doyururuz ?

- Kadın göbeğinden sushi yiyen Müslüm Gürses ve onu protesto için kadın göbeğinden kebap yiyen arabeskçi abi..

- Kendi sesiyle bile oynayamayıp televizyon dizisinde oynadığı karakterin karizmasının üzerinden sınıf atlayan arabesk gülleri

- Bu oranlarla vergi verirsek batarız diyen Kobi patronu..Karın azalınca batmazsın güzelim..Olsa olsa garsoniyerin kirasını ödemekte zorlanırsın

- Kaybeden ya da loser değil; looser diyenler.Sensin gevşek..

- Şahan İvedik

- Kazanılan maçtan sonra "benim gol atmam önemli değil,takımın kazanması önemli " deyip kaybedilen maç sonrası "çok basit goller yiyoruz" diye pisliği takım arkadaşlarına atan santrafor

- "Yabancı oyuncu sayısı sınırlansın" , "X artık kariyeri için yurtdışına gitmeli " ve "Türk takımları Avrupa'da neden final oynamıyor" söylemlerinin hepsini birden savunabilen futbol yorumcuları.

- Ağlayan çocuk resmi

- Kahvaltıya gitmeden önce beş şezlonga havlu,don,taş vs. koyan aile annesi

Aforizmalar

Kendinden vazgeçmemenin tek yolu herşeyden vazgeçebilmektir.


Tren yolculuğu huzurludur ,çünkü raylar dümdüzdür ve rutin seslerle kaplı yolculukta etrafındaki insanlar sadece akıp giden telefon direkleridir.


Özgürlük kendi vücut saatinle uyanabilmek,mutluluk kafanı yastığa koyduğunda uyuyabilmektir.


Neye güldüğün aklının ,neye ağladığın kalbinin derinliğini gösterir.


Önümde durmazsan yolum sana çıkar.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Yedinci Kıta - Haneke


Haneke üzerine yazmak ne kadar büyük bir zevkse bir filmini seçmek de o kadar büyük bir ızdırap..

Kendini tekrar etmeden aynı habis toplumsal yarayı kurcalamasını ustalıkla becermiş bir adamın filmlerinden birini çekip çıkarmak neredeyse Sophie's Choice gibi birşey.

Yedinci Kıta'yı seçmemin nedeni de o yüzden çok basit..Çünkü ilk Haneke filmi..

Toplam 5 yıl içinde çektiği, Benny's video (çoğu derin Hanekeseverin aksine fazla sevemedim.tamam anladım,takdir ettim ama sevemedim) ve 71 Fragments of a chronicle of chance (ki muhteşem ve devrimci bir filmdir ve en iyi Haneke filmleri listemde üst sıralarda yer alır) ile birlikte "Glaciation Triology" nin ilk filmi..

"Buzlaşma üçlemesi " ne mükemmel bir isim değil mi !..Haneke basitçe buzlaşmayı anlatır işte.. Haneke deyince akla şiddet gelir,rahatsızlık gelir ama aslında en büyük derdi modern toplumla, buzlaşmış ilişkilerle ,çürümüş orta sınıfladır..

Elbette şiddet her filminde vardır ama şiddeti hiç "kullanmaz"..Ona göre şiddeti göstererek şiddete vurmak bir tür pornografidir çünkü..Bunun birkaç istisnası vardır elbette ..Cache'de kesilen boğazı ve fışkıran kanı gösterdiği sahne gibi ..Funny Games'teki birkaç sahne gibi..Ama esas yaptığı şey şiddeti gösermek değil şiddeti hissettirmektir..Bu nedenle film bittiğinde şiddeti retinanızda değil karnınızda hissedersiniz ve bir sonraki Haneke filmine kadar geçmez o karın ağrısı...

Haneke'nin iyi bir filmden anladığı, cevaplar vermek değil izleyiciye sorular sordurmak ve onu düşünmeye itmek için rahatsız edici bir düzeyde provoke etmektir..İzlediği en iyi filmin Passolini'nin " Salo...Sodom'un 120 günü " olduğunu söyelemesi belki bunu çok daha net anlatır. ( bakın ben bu filmi izlemeyi 2.bölümün başında bıraktım..kimseye de tavsiye etmiyorum..isteyen "sinema nereye kadar gidebilir" diye izleyebilir midesi kaldırdığınca..)

Biliyorsunuz filmin konusunu anlatmak adetim değil..

Bu filmde "yok aslında ben böyle değilim ve olmam" duygunuza saplanan tornavidayı hissedeceksiniz..Film sırasında "durun ! " veya "neden ?" diye haykırmak isteyen burjuva ahlakçısı üstbenliğinizle "hadi devam " diye bağırmayı arzulayan sadist ilkel benliğinizin çelişkisini hissedeceksiniz..İzlemekte olduğunuz ruh vandallığına şaşıracak,üzülecek,isyan edecek,öfkelenecek,reddedecek ,sorgulayacak ve son olarak tüm bu duygularınızı kabulleneceksiniz..."Self destruction "mi "social destruction" mi daha hakim ve korkunç diye bunalacaksınız.

Bir ailenin fertlerinin birbirine yabancılaşmasını üç ayrı bardakta üç ayrı diş fırçasıyla anlatmanın basit çarpıcılığı karşısında tüyleriniz ürperecek

O nedenle alın size filmle ilgili küçük, minik lezzetler :

- Haneke filmi festivale yollarken yapımcısına şunu söyler " Seninle iddiaya girerim,üç sahnede seyirciler dışarı çıkacak : Balığın öldüğü sahne, çocuğun öldüğü sahne ve paraların üzerine sifon çekildiği sahne" Yapımcısı birinci ve ikinci sahneyi kabul eder ama üçüncü sahnede insanların çıkmayacağını savunur..

Sonuç: Haneke 1 - Çürümüş orta sınıf ahlakı 0
Burada durup sözü ustaya verelim " film sırasında insanların dışarı çıkması iyidir.bir etki yarattığımı gösterir..elbette herkesin birden çıkmasını istemem tabii. "

- Filmin müziği yoktur..Müziği kullanmayı ve filmi müziğe (aslında herhangi başka birşeye de ) yaslamayı bir zayıflık olarak görür Haneke..Ha gerekirse müziği filmde başrol oynatır o ayrı...(bkz The Piano teacher)

- Bu filmi yapmaya toplu intihar eden bir ailenin gazete haberini okuyunca karar vermiştir..Mutlak bir realisttir Haneke..

- Kamera bazen anlamsız detaylara saplanır kalır..Sanki kameraman o an dalıp gitmiş ya da büzüşüp kalmış gibi...

Yaşadığınız şeyin sapına kadar bir distopya olduğunun yüzünüze çarpılmasını istiyorsanız bu filme gidin..

Ya da seyretmeyin ve gücünüzün yetmeyeceği gerçeklikle yüzleşmenin çaresizliğinden kurtulun.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Film karesi olarak Tom Waits şarkıları..at suratlı ayyaş aziz


Şarkıların sözlerini hiç okuyup dinlemem..Aslolan melodinin ve ritmin bende yarattığı duygudur..

Temptation :
Kalabalık ve geniş bir cadde..kalabalıklar gri..tepede güneş sımsıcak,turuncu...kadın adama doğru yaklaşıyor...arabaların kornaları susuyor..kadın mosmor giyinmiş..adamın gözleri kıpkırmızı..bir köpek ağzındaki ekmeği düşürüyor..köpek bembeyaz..adam kör oluyor

I'll be gone :
Adam kimin olduğunu bilmediği balıkçı sandalının halatını çözüyor.üzerinde paçası sıvanmış bol bir pantolon var sadece..havada ağustos sıcağı..sırtüstü sandala uzanıp durgun denizde süzülüyor ellerini başının altında kavuşturup yıldızları koklayarak

New coat of paint :
Kadın karmakarışık,terden sırılsıklam olmuş tek kişilik yatakta hala uyuyor.adam camı açıp mayıs sabahı esintisiyle yorgun kaslarını geriyor..hiçbir şeysiz bir günün sıcak kahvaltısını hazırlamaya başlamadan önce şarap kadehinin üzerindeki ruj lekesini göğsüne siliyor

Dead and lonely : Gece trende sessiz bir kompartıman..yabancı bir kadın bacaklarını koltuğa uzatmış..dışarıda kar yağıyor...adam kafasını kitabından kaldırıp kadının çıplak ayağına usulca küçük bir öpücük kondurup kadının üstünü örtüyor üşümesin diye ve kaldığı yerden kitabını okumaya devam ediyor.kadın gözlerini ilk defa adamdan yana çeviriyor ...kitabın kapağında kadının portresi var.

Big in japan :
Adam bardan yeni çıkmış..paltosunun yakası yukarı kalkmış..hafif ,pis bir yağmur çiseliyor..ucunda külü uzamış son sigarası ağzında..az önce barın tuvaletinde bar sahibinin genç ve barbi kılıklı karısını becermiş..adımlarını hızlandırsa iyi olacak...

Karanlık taraftan us masturbasyonu

Asla hikayeleşmemiş ,senaryolaşmamış ve -laşmayacak; muhtemelen de yanlarına yenileri eklenmeyecek doğmamış çocuklarım :


Birinci karakter : adam evinin bodrumunda anahtarı sadece kendinde olan mahzeninde kürdan parçalarından devasa bir kasaba inşa ediyor.planı bu dev eseri bitirmek, sonra kibritten kasabasının içinde yatarken kasabanın ve kendisinin üzerine benzin döküp yaşam eseriyle birlikte ölmek. Gündüzleri postanede memurluk yapıyor, akşam eve geldiğinde felçli erkek kardeşini yedirip içirip temizliyor ve onunla sohbet ettikten sonra mahzene inip kürdandan evler, arabalar, ağaçlar, istasyon, gar ve tren yapiyor ..Sonra kanser olduğunu öğreniyor ve her gece aynı rutini yaptıktan sonra sarhoş olup sızana kadar içiyor..bunu duyan felçli kardeşi her akşam ağabeyi sızdıktan sonra emekleyerek ve sürünerek mahzene inip hicbirşeyi kırıp dökmeden ağzıyla tek bir kibrit çöpünü çekip onu korumak icin bu eserin bitmesine izin vermiyor...

İkinci karakter :Kaza sonucu çocukluğunda sağır ve dilsiz kalmış olan ve insanların bu yüzden hep alay ettiği ve bu nedenle insanlardan nefret eden ve onlara zarar vermek icin saatlerini kurcalayıp zamanı yanlış bilmelerini sağlayıp hayatlarını mahvetmeye calışan ve sadece bu işe yaradığı zaman mutlu olan bir "saat seri katili"

Üçüncü karakter : Hergün başka ve yeni bir şarkı dinliyor.İçinden bir cümle seçiyor. En anlamlı cümle olması gerekmiyor.Ve her aksam ayni saatte aynı bara gidiyor ve her gece bir yabancının yanına gidip ona bu cümleyi söylüyor...Çoğu zaman hiçbirsey olmuyor bazense bu cümle ona dostluk,öfke, sevişme, alay edilme, övgü ya da dayak olarak geri dönüyor.Ertesi sabah bir daha o şarkıyı asla dinlememek ve bir daha o insanla tek kelime etmemek üzere uyanıyor

Sevmek üzerine bir kafa karışıklığı

İnsan sevdiğine acı çektirir ve acı çektirdiğinden nefret eder.

Sevmek aslında sevilme arzusu ve ihtiyacıdır ve bu arzu her şart altında sevilmeyi ve mutlak tahakkümü talep eder.Bu yüzden acı çektirerek ve buna rağmen sevgi talep ederek sadist bir tahakküm kurar "sevilen" in üzerinde ve bu kaçınılmaz olarak suçluluk duygusu yaratır ve suçluluk duygusu kadar nefret etmez insan hiçbir duygudan.Çünkü suçluluk duygusu kendini sevdirmez sana ve sevilme ihtiyacının "0" ıncı ve vazgeçilmez nesnesi kendisidir insanın.

Sevilmek için sevdiğinin seni sevmesi yüzünden kendini sevemez olursun.

Bunun içindir ki sevginin nefrete dönüşmesi bir klişe değil diyalektik bir gerçekliktir.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Antichrist - Lars von Trier


İlk yorum yapacağım film blog'a da adını veren Antichrist..Son bir senede izlediğim sayısız film arasında mideme en sert yumruğu atan 4 filmden biri olduğu için..Diğerleri Haneke'nin 7.Kıta'sı, Zyganitszev'in Dönüş'ü ve Reha Erdem'in Kozmos'u...

Filme korku -porno diyenler var..

Feminist manifesto diyenlerle kadın düşmanı ilan edenler neredeyse eşit sayıda..

Cannes'da büyük protestolarla karşılandı, hatta ciddi ciddi yuhalandı.Yetmedi filmin premierinde gerizekalı bir gazeteci Lars abiye "bu filmi neden yaptığınızı bize justify etmelisiniz" diye hesap sordu..Üstüne bir de Cannes ekümenik jürisi ki sprituel ve humanist değerleri yücelten ödüller verir bu filme bir anti-ödül verdi !

Sırf bunlar bile filmi benim için bir cazibe kaynağı yapıyor.

Açıkçası Venedik ya da Berlin festivallerinin aksine Cannes'a hep ikircikli bakarım..Evet Cannes'dan iyi film de çıkar ama mutlaka bir altını yoklamak gerekir Fransız zihniyetinin..Bu vesileyle ekümenik jüriye selamımı "sprituel ve humanist değerler" ödülümü Cezayir'de işkence ve soykırım yapan Fransız paraşütçülerine adayarak vermek istiyorum...

Filmde aşırı şiddet var diyenlere : Evet rahatsız oluyorsanız sizi yan salondaki duygusal komediye alalım.Üstelik yanınızdaki püriten kız arkadaşınıza çaktırmadan Jennifer Aniston'in bacaklarına bakabilirsiniz

Filmde pornografi sınırlarında gezinen cinsellik var diyenlere : Sizi de yatakta çarşafın erkeğin karın hizasında kadınınsa göğüs hizasında örtülmüş olduğu Sandra Bullock ablanın filmine alalım...

"Şşştt Ömür sen gitme bak ayıp oluyor bu işten ekmek yiyorsun !"

Filmi burada çözümlemeye kalkmayacağım çünkü bir Hanekeperest olarak sinema konusunda herkesin filmi kendince yorumlama ve çözümleme hak ve sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Yine Haneke 'den alıntılarsak -ki bir takım aklı evveller sinemaya ve sinemada şiddete bakışları yüzünden Trier'le Haneke'yi 180 derece zıt eksenlere koyarlar -iyi film adamı çarpan filmdir..Eğer bir filmden çıktığınızdaki ruh haliniz girdiğinizdekiyle aynıysa boş yere iki saat harcadınız demektir..

Antichrist adamı çarpar, midesini,beynini,kaslarını darmadağın eder.Yetmez ,geçici süreyle iğdiş eder..Özellikle epilog ve prolog'uyla adama "sinema budur" dedirtir.İddia ediyorum tüm sinema tarihinin en sağlam girişi bu filmdedir..(Peki ama saving private ryan ya da once upon a time... diyenlere de eyvallah diyorum)

Filmi anlatmayacağım ama size seyrederken ve sonrasında tadını çıkartabileceğiniz bir kaç küçük keyifli detay,haytalık,trivia etc...:

- Lars abinin ebeveynleri nüdist yahudi...
- İlk filmini 11 yaşında çekmiş
- 1995 yılında annesi, ölüm döşeğindeyken, Trier'in babası olduğunu düşündüğü kişinin aslında babası olmadığını açıklamış. Bir kaç görüşme sonucunda, gerçek babası kendisiyle konuşmayı reddetmiş ve bunun üzerine Trier geçmişine karşı çıkarak, Katolikliğe dönmüş.
- Trier bir süredir her yıl Avrupa'nın bir ülkesinde sadece 3 dakikasını çektiği bir film çekiyor.Proje 33 yıl sürecek !.. Dikkat manyak çıkabilir alert'u veriyoruz tam burada..
- Filmde cehennem yaşanıyor..Ormanın adı Eden :-)
- Filmi çekmeye başlamadan kısa bir süre önce iki ay tedavi olduğu akıl hastanesinden yeni çıkmış yönetmenimiz.
- "She" rolünde önce Eva Green'i düşünmüş..İyi ki de anlaşamamışlar.Charlotte Gainsbourg harikalar yaratmış..
- Şeytan'a tapanların sembolü olan "ters haç" dişilik sembolü olarak kullanılmış..
- Tilkinin "Chaos reigns" dublajını Trier bizzat kendisi yapmış
- Filmi Tarkovski'ya adadığı için Tarkovski severler ayaklanmış durumda...Bayılıyorum bu tellaktan homoseksuel olmaz diye ayaklanan hamamcılar odası duyarlılıklarına...
- "She" antichrist tamam..Peki "he " rolundeki William Defoe hangi filmde oynamıştı : The Last Temptation of Christ " :-)

Son olarak: sinema bence " görsel anlatı sanatı" dır...Bıdı bıdı milyonlarca lafa boğulmuş görselliği olmayan birşey istersem tiyatroya giderim..

Bu film de dibine kadar... kanına,iliğine ,sümüğüne ,sidiğine,irinine ve spermine kadar sinemadır ...

Rahatsız olsanız da Can baba'nın dediği gibi " Bu memlekette göte göt denir hakim bey "

Bu filmi neden mi yapmış Trier ? Bence tek yanıt : canı istemiş..

Yürü be Lars !.. Delir delirebildiğince...

Çağcıl Aforizma

Kopya DVD izlemek, "I have to give Brandon a lift " cümlesinin " Brandon'a bir kriko vermem lazım" şeklinde tercüme edilmesine katlanmayı haketmek demektir.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Nefret ettiklerim - Part 3

* Güce tapanlar
* Kazanmak için elinden gelen tüm çabayı göstermeyenler
* Kaybetmeyi bilmeyenler
* Sabahları traş olmak
* Alarm sesiyle uyanmak
* Soğuk
* İsteğim dışında ıslanmak
* Bakımsız kadın
* Yazın çorap giymek
* Beklemek,bekletmek
* Püritenlik
* Aşırı hijyen saplantısı
* Pozitif ayrımcılık
* Dedikoducular
* Haset çekenler
* Kifayetsiz muhterisler
* Pusu kültürü
* Düşene bir tekme atanlar
* Benim adıma karar vermeye kalkanlar
* "Sıkıldım hep bunları mı konuşacağız"
* Kasıntılar
* İşime karışanlar
* Kabadayılık
* Feodalite
* Töre
* Ağır abiler
* Eklektik yemekler ( i.e rokoko soslu kaz ciğerli revani)

Nefret ettiklerim -bir avazda Part 2

* Ağır düşünen,ağır konuşan, ağır hareket eden insanlar
* Şiddet (her türlüsünü) uygulayan herkes

Nefret ettiklerim - bir avazda...Part 1

* Süt içtim dilim yanmadı,bir yakışıklıya verdim "sevgilim" kızmadı gazeteciliği
* Ders almam ders veririm,look at the tabela ,egom şişti Türkiyem patladı liderliği
* galatasaray
* Lümpenlik
* Semizotu (hele hele pişmişi)
* Türkan Şoray konuşması"
* "Puan veya puanlar almaya geldik"
* "Konsantrem bozuldu"...Buzdolabına koysaydın o zaman cahil pe..venk
* Birleşik yazılan dahi anlamındaki "de" ler ve soru eki "mi" ler.
* "Para değil insan biriktiriyorum" Bakkal amca bana bir sigara bir ekmek verir misin al bak bu da Mahmut..biriktirmiştim ben bu lavugu zamanında
* Evrenselliği Türkiye'ye sallayarak yakalamaya çalışanlar..Goa'da elimi, doğada ..imi tutabilir misin Abidin ?
* Ortalama olan,olmakla yetinenler
* Kokteyl ve parti ortamları
* Mutsuzluğu ve yabancılaşmayı alkole boğmak
* Bunun içinde domuz eti var mı ? (uçakta) Var var..koltuğunun altında da Anaconda var...
* "Neden ben ?"
* " Yok bir de öyle deseydin/yapsaydın vir vir dir dir"

Hani bir Leo Buscaglia vardı ya ben onun !... - Bir sevme biçimi olarak nefret

Öfke de bir hitabet sanatı mıdır bilemem ama nefret bir sevme biçimi, hatta önşartıdır..Sevdiğin şeyin karşıtından ,onun düşmanından ,ona zarar vermek isteyip bu yönde çalışandan, onu tehdit edenden nefret etmezsen ,sevemezsin..Ying'siz bir Yang , Abbot'suz bir Castello hatta Uche'siz bir Hogh kadar yavan olur.Bir çocuga ya da hayvana şiddet uygulayan birinden nefret edemiyorsan eğer insanlığını sorgularım senin ya da sahte kahkahasının altından iktidarsız provakasyonlarının salyalarını akıtanlardan nefret etmezsem eger futbolun güzelliğini sevemem.Bu nedenle tutkuyla hatta sehvetle nefret ederim ben ki sevdiklerimi kana kana sevebileyim...

Bilmemkaçıncı yeni

Ayağım takıldı ve düştüm
Bir daha hiç kalkmadım
Taş haklıydı

Sinema demişken sinemayla başlayalım !

Listelere bayılırım...Zamanında Metronom'da karşık kaset doldurmakla başlayıp sonrasında Nick Hornby'nin High Fidelity'siyle devam eden ve Caos Calmo'yla taçlanan liste merakı- aslında farkettim de çok erkek işi bir şey liste yapmak nedense- ...

Alın size (aslında bana) en sevdiğim yönetmenler listesi...

1-) Charlie Chaplin.... Herkes biryana Chaplin biryana...evet biraz subyancı evet çevresindekilerin hayatını güzelleştirmemiş hayatı boyunca ama beni ilgilendirmez ben sinemasına bakacağım...
O küçük dag kulubesinde parmak uçlarına küçük patikler takıp çatallarla yaptıgı dans için....Modern Times'da çarklar arasında yaptıgı resital için..Amerika Hitler'e alkış tutarken Hynkel kılığında dünyayı poposunda sektirdiği ve böylece Adolf'un yüzüne yaşarken tükürebildiği için..The Kid'deki şefkat için...Sinemayı yapan değil yaratan olduğu için

2-) Stanley Kubrick ...Deha'nın tanımı olduğu için..Her türde "başyapt" yapabildiği için...Aynı planı milyonlarca çekip doğruyu aramaktan hiç yılmadığı için.Gebeş gülüşlü Tom Cruise'dan oyunculuk alabildiği için(Fidelio !) ...Bana herhangi bir filmi izlerken "bunu Kubrick yapsaydı ne olurdu" dedirtecek kadar kanıma girdiği için...

3-) Hitchcock .....Teknik,hınzırlık,bir türü yeniden tanımlama,bilinçaltı için..Ne tonton sapığımızsın sen Alfred abi..

4-) David Fincher ...Hollywood'dan listemize girecek tek isim...Kubrick 'in manevi oglu...Sadece Fight Club bile yeter...Bu arada Fight Club'in bazı sahnelerinde bir anlık rahatsızlık hissedeceksiniz.Orada filmi durun ve yavaş yavaş geri sarın..Sizi sürprizler bekliyor :-)
Film'den bir cümle : I haven't f..ked like this since grade school !
Bu cümle kitapta (Chuck Palahniuk'a selam olsun) nasıl biliyor musunuz : I want to have your abortion !
Bir kadının bir erkeğe söyleyebileceği en manyak cümle...

5-) Michael Haneke ... Şiddetten nefret edip ,şiddeti göstermeden bu kadar şiddetli baş döndürebildiği için..Modern sanatın belki de en önemli temsilcilerinden (sadece sinemada değil) biri olduğu için ..Orta sınıfı itin götüne sokup çıkarttığı için..Insandaki,toplumdaki,ailedeki "Buzlaşma"yı harika anlattığı için...

6-) Kim Ki Duk ... Müthiş bir şiirsellik ve tutku için...Boş Ev ve İlkbahar,Yaz,Sonbahar,Kış ve İlkbahar için...Sinematogrofi dersi için...Her seferinde agzımda bıraktıgı tatlı ekşi tat için..Fetüs pozisyonuna girip kendimi dünyaya karşı korunma hissi uyandırdığı için

7-) Krystof Kieslowski ...İnsanın tüm duygularını babamın balığın kılçığını ayıkladığı gibi zerafetle,incelikle ve özenle ayıklayıp sonra önümüze lop et gibi bıraktığı için

8-) Lars Von Trier :Manyak olduğu için..Cesur olduğu için..Savrulmaktan korkmadığı için.Self destructive olduğu için ."I'm the best director in this world.I don't think god is the best god in this world" dediği için..

9-) Woody Allen : Cesaretlerin en büyüğü olan "kendini sonuna açmayı "abarttığı için..Sadece kendisi için yaşayıp sadece kendisi için film yaptığı için..Beni güldürmeyi başardığı için..Ayna karşısında çırılçıplak soyunabildiği için.."Best about masturbation is the cuddling part after doing it" dediği için

Listeye aday A.Zyganitzsev...İkide iki yaptın koçum..Bu gidişle gireceksin listeye:-)
Türk yönetmenlerden kimseyi özellikle almadım listeye...Yoksa Reha Erdem listede olurdu sanırım..Herşey bir yana Kozmos için...

Hayırlara vesile olsun

Benim gibi , mektup arkadaşıyla,harita metod defteriyle .. ne bileyim anı defterleriyle büyüyüp kodlanmış eski kafalı bir adam daha iki sene öncesine kadar " gel çocugum şu blog neymiş bana anlat bakayım " modundayken burada ne yapar ne arar diye sorarsanız bunun nedeni beni "ne güzel yazıyorsun bunu heba etmesene " diye doldurup duranlar :-) ve teknolojik bilgi seviyesi fişi prize tak.. dvd'nin play tuşuna bas seviyesinde olan bir adama balık tutmayı öğretmeye kalkmayıp direk balık tutan Özgür Efe kardeşimdir..Yoksa ne feysbuk bilirim ne tvitir...Filmin dvd üzerinden parlayan ışıgını, kitabın kokanını ,lafın ses tonuyla sarmalananı severim...

Blog'un adı neden mi böyle..Çünkü ben bir sinema delisiyim ve son zamanlarda seyrettiğim en etkileyici film Lars von Trier'in Antichrist'i...Ancak gel gör ki Chaos Reigns daha önce alınmış..Zaten bu sanal alemde ne alınmamış ki..O yüzden alın size Chaos - forever- reigns...

Burada bol bol tutkularımı,öfkelerimi ve hezeyanlarımı yazacağım...Sinema hakkında , iş hayatı hakkında ,yaşam hakkında ,kurabiyem kızım hakkında