Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Haziran 2010 Perşembe

Noi Albinoi - Biraz sıkış ben de geliyorum o kapağın altına..


Dagur Kari adlı elma yanaklı 73 doğumlu İzlandalı kardeşimin ilk filmi..

17 yaşından beri topladığı malzemeyi sağdan soğdan topladığı kendi deyimiyle "oyunculuktan nefret eden oyuncularla" bol miktarda emprovize yaparak çekmiş..Ki bu oyuncular arasında arkadaşları,balıkçılar,marangozlar hatta eski öğretmeni de var..Filmin müziklerini de kendi grubuyla yapmış..Bir de utanmadan Hitchockvari bir kısa rol vermiş kendisine ama neyse ki itiraf ediyor..

Otobiyogrofik öykü değil ama hayatının negatifini yapmış..

Zamansız bir film yapmak istemiş ve sonuna kadar da başarmış..Aslına bakılırsa film İzlanda filmi ama İzlandalı filmi değil.Yani İzlanda'da geçiyor ama beyaz geceleri,alkolden başka sığınacak şeyi olmayan umutsuz insanları anlatmıyor Baltazar Kormakur filmleri gibi..Bu anlamda mekansız bir film olduğu da söylenebilir..Al bu filmi karlar altında Montreal'e koy pekala yadırgamadan seyredersin..O anlamda evrensel denebilir.

Noi karakteriyle kaçıp kurtulmak isteyip kaçamıyorsunuz,onunla beraber yer altındaki sığınağına saklanıyorsunuz..Bir nevi kendi dışlanmışlığınızın konsantre hali o çocuk..

Bir de kırmızı slayt makinesi var çocuğun.Benim de küçükken aynısından vardı ve tek izlediğim Orman çocuğu Mowgli'nin resimleriydi..Hikayeyi bilmez ama resimleri çok severdim.39 yaşında kurabiyem sayesinde artık ezberledim Mowgli'yi ,Ayı Balou'yu, Kaplan Sherkan'i....Kırmızı slayt makinesi de filmde çıktı karşıma...

Adının anlamının "mezarlık" olduğunu bu filmle öğrendiğim Kierkegaard'la açılan film, mezarlıkta çalışan Noi'yle devam ediyor ve sonunda tamamen bir mezarlığa dönüşen evi ve dünyasıyla bitiyor.. Mezarlıkla ilgili kendisinin bile farkında olmadığı bir saplantısı var yönetmenin.

Film boyunca pastanın üstünden tutun, duvar kağıdına kadar heryerde "cennet"i simgeleyen palmiyelere özlem var..

Sonunda olabilecek en koyu felaket olup da özgürleştiğinde ,bir oh çekip Küba'nın dalgalarını o çocukla beraber ruh serinliğiyle izleyebiliyorsunuz...Filmin sonunda da koşarak sıcak bir diyara gitmek istiyorsunuz

ve çok başarılı sahneler :

- Parçalanan piyano ,"bunda müzik yok" Nick Cave'e gönderme...
- Sigara içmeyi öğretme sahnesi "amen"
- Kan kazanı ve döküldükten sonraki baba ve babaanne
- Bankadan para çekmenin iki yolu
- Pompalı tüfekle uyandırma (allahtan benim annem sadece havuç sıkma makinesi kullanırdı)
- Mayonez yapma üzerine Fransızca dersi (mukemmel absurd bir sahne)

Filme bir göz atılmasında fayda var velhasıl kelam..

Bu filmden sonra iki tane daha yapmış..Başıma dert aldım şimdi onları da bulup seyretmek lazım

1 yorum:

  1. superrr bir yorum...palmiyeler dikkatimi cekmemisti, onu da soylemissin ya: budur...yaptigin yorumdan filmin kendisinden daha cok cok etkilendim, guzel sahnelere guzel diyalog eklerim var:
    -birayi burda mi iceceksin, goturecek misin diyalogu
    -sira arkadasinin teyp nedeniyle yaptigi konusma
    -babanin tum baglantilarini kullanarak bulabildigi is:))
    -kierkegaard alintisi & eski esyalarimi kimseye vermem sahnesi


    evet evrensel bir film ama rutin, buzdan bir beyazligin insani daha cok yanlizlastirip izole ettigi de ortada. Yazida adi gecen diger yonetmen abinin de ickiden baska siginacak seyi olmayan insanlarina empati duymamak da mumkun degil bu kapsamda. Sen yine de noi'nin kapaginin altinda yer arama kendine, olur mu !

    YanıtlaSil