Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Kasım 2010 Salı

El Clasico


Dün El Clasico gecesiydi..

Kimilerine göre dünya futbolunun zirvesi

Benim içinse bir sanat formu olarak futbolun kutsanması

Sporun ötesinde epik bir şiir..

İyi ile kötünün rutin mücadelesi

Sonuç son yıllarda klasikleşen şekilde bizim çocukların 5-0 lık ezici üstünlüğü ile sonuçlandı ama beni yazmaya iten şey daha çok "Katalan gururu"nun , adına futbol denip geçemeyecek şekilde "oldukları" ve "yaptıkları" şey..

Barca'nın rakibiysen sana neyin çarptığını anlamıyorsun,gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi paralize oluyorsun..Sakin bir saldirganlikla sürekli yükleniyorlar,11 kişi aynı anda bir bütün olarak düşünüp hareket ediyor,takım olmanın ötesine geçip neredeyse uhrevi bir "tek olma" durumu yaşanıyor.Sanki vücudu ayrı, beyinleri tek bir Siyam 11'izi var sahada

"Katil içgüdüsü" ne sahipler , saldırganlar ama asla öfkeli değiller.Sonuç ne olursa olsun gevşemiyorlar,disiplinlerini kaybetmiyorlar rakiplerine 10 atabileceklerse 10 atıyorlar ama rakibi küçümsemiyorlar öte yandan..Sahada eğleniyorlar ama rakipleriyle alay etmiyorlar..Disiplinliler ama asla mekanikliğe kaçmadan her anlarında bir sistematik yaratıcılık var.

Ve rakibi moralman yıkıyorlar, yaptıkları şey rakibi çaresizleştirerek parçalayıp çökertmek.Her rakip oyuncu buna kendi tıynetince cevap veriyor,kimi çirkefleşiyor,kimi öfkelenip tekme atıyor,kimi pes edip vazgeçiyor,kimiyse saygı duyup alkışlıyor..Ama sonuçta karşıda takım kalmıyor..Maç bittiğinde rakip parçalanmış bireyler topluluğu olarak kalıyor.

Barcelona futbol takımından her insanın,her takımın ,her organizasyonun öğreneceği çok şey var..

Bu yazıda tek bir birey ismi geçmiyor..Çünkü Barcelona adına sahada kimin olduğu çok da farketmiyor ya da rakip takımda hangi dünya yıldızının olduğu...

28 Kasım 2010 Pazar

Bir film izledim, midem bulandı !


Sevgili hocam,ağabeyim film eleştirmeni,sinema aşığı Erdoğan Mitrani der ki : "İnsan sevmediği filmi de izlemeli,düşünmeli ve tartışmalı "

Bu çerçevede son zamana kadar izlemeyi sağduyumla reddettiğim Türko-İtalyan yönetmenimizin filmlerini izlemeye başladım.

3.Durakta "Harem Suare" adlı filme gelince artık yazmadan duramadım..

Büyük sinema ustaları der ki " Sinema ,film bittiğinde de geçmeyen ve sizinle kalan bir duygu yaratma becerisidir".İşte bu açıdan bakılırsa bende yarttığı mide bulantısı ve kusma hissiyle bu anlamda müthiş başarılı bir film.

Hayatımda bu kadar çiğ bir oryantalizm görmedim. Harem tam da batı dünyasında algılanan, çarpıtılan ve yeniden pazarlanan eşcinsel ıslak rüyalarla, entrikanın buğulu bileşimi tadında verilmiş.

Yönetmenin kimliğiyle kesinlikle alakalı olmayan ,ama "kimlik sineması"na sıkışmışlığıyla ilgili meselem bu her anlamda pornografik filmle artık zirveye çıktı.

Saray erotizmi bir yana ,filme hiçbirşey katmayan pornografik sahneler var filmde.Özellkle Safiye'nin orgazm sahnesinin ucuz porno filmlerden tek eksiği dublajı...Gereksiz bir şekilde filme serpiştirilmiş bitmez tükenmez ve filme hiçbir anlam katmayan çıplaklık ve eşcinsellik..Hamamdaki sahnelerden tutun kıyafetlerde sürekli dışarıda olan memelere kadar...En azından Serra'nınkileri görmemiz şart mıydı !

İtalyan,Fransız ortak yapımı bu ucuz pornografik film tam da yapımcıların ülkelerinin anakronist duyarlılıklarına hitap eden salçalı ve kalçalı soslarla da süslenmiş..

Hele hele İstanbul'daki büyük köpek kıyımını " Hiçbir köpek diğerinden daha uzun yaşamaya cesaret edemedi" diye bir vıcık cümleyle romantize edişi var ki evlere şenlik.

Filmin keşke tüm sorunu, bu niyet sorunu olsa..

Maalesef sinema dili de şehzadenin ölürülmesini anlatırken zehirin elden elde geçirilerek işin içinde kimlerin olduğunu gösterecek kadar ,ortalama zekanın üstündeki seyirciye karşı hakaretamiz basitlikte anlatımlar içeriyor.

Netice olarak;

Makarna yiyelim,makarna kafalı filmlerden uzak duralım...

26 Kasım 2010 Cuma

Popüler Kültüre Sallamanın Vazgeçilmez Kolaycılığı


Bir Beyaz Türk fetişi, popüler kültüre sallamak ve bir entellektüel klişesi, popüler kültürün bizi yozlaştırması ..

Oysa kendiliğinden kötü olan hiçbirşey yoktur aslında, dengesiz,ölçüsüz ,sağlıksız tüketim ve kötüye kullanım vardır..

Mesela,

Silah öldürmez,silahi çeken parmak öldürür

Karbonhidrat şişmanlatmaz dengesiz beslenme şişmanlatır

Ekmek yemek salak yapmaz,protein ve kalsiyum almadan "sadece" ekmek yemek salak,raşitik ve şişman yapar

Ayrıca samimi olmak gerekir.

Nişantaşı cafe lerinde elde pembe şarap "gıybet "yapıyorsan,

Hayatı Ece Ayhan gibi, Cemal Süreya gibi Fikret Mualla gibi yaşamıyorsan

Kalkıp popüler sanata da durup dururken çakmayacaksın..

Popüler kültür aynı zamanda tek ve sığ demek değildir illa ki, bir anlamıyla seçkin ya da seçkinci olmayan demektir de...

O zaman örneklerle açıklarsak :

Tom Robbins: Popülerdir, zevkle okurum,beni geliştirir
Grange : Popülerdir ,zevkle okurum
Aşk diye kitap başlığı yapıp bir de hedef kitleye göre kapak yapanlar : Popülerdir, manipülatiftir, midemi bulandırır
Vampir kitapları : Popülerdir, çöptür

David Fincher sineması : Popülerdir,zevkle izlerim,sinema adına birşeyler öğrenirim
Star Wars ,Jaws, Usual Suspects vb : Popülerdir,zevkle izlerim
Arabesk,fantaaazi dünyasından sınıf atlarken 3,5 minare : Popülerdir, kaçarak uzaklaşırım
Vampir filmleri : Popülerdir ,çöptür

Popüler olanın da iyisi kötüsü,samimisi sahtekarı, lezzetlisi mide bulandırıcısı vardır..

Ve daha da önemlisi popüler kültürde de mühim olan boyutu değil işlevidir.

Bir sinefil aday adayının son derece kişisel eleştiri kriterleri


Öncelikle şunu söyleyeyim aşağıda sıraladığım kriterler "sevme-sevmeme" kriterleri değil "beğeni" kriterlerimdir..

Örneğin ekstrem örnekler vermem gerekirse minimalist sinemayı pek sevmem ,Fransız yeni dalga sinemasını sevmem , "bu gökkubbe altında anlatılmamış hikaye yoktur,mühim olan nasıl anlatıldığıdır" diyen İtalyan yeni gerçekçiliğini çok sevmem ama hepsine çok saygı duyar ve beğenirim.

Keza popüler sinemadan örnek verirsem Star Wars, Braveheart,Blues Brothers ve hatta Independence Day'i severim,oturur eğlenerek seyrederim.

Bunlardan dolayı taşlanmadan önce demem odur ki "sevmek" , "bir eğlence türü olarak sinema " parametresi, "beğeni" ise "bir sanat türü olarak sinema" parametresidir.

Öyleyse aşağıdakileri "eğlence için sinema" nın dışında tutarak sıralıyorum:

- Sinema bence "görsel hikaye anlatma sanatı" dır. O yüzden önce hikaye gelir.Anlatılan hikayede bir numara yoksa türlü biçimcilikler ,denemeler ve teknik yenilikler işi kurtarmaz

- Sinematografi filmin efendisi değil kölesi olmalıdır. Görüntü,ses,müzik vs ile beni manipüle etmeye kalkan bir film sinirlerimi ayağa kaldırır.

- Yetenek eserin kölesi olmalıdır.Sinema yetenek masturbasyonuyla üstümüze ego fışkırtmak değil eserle,izleyiciyi seviştirip beraber orgazm olmayı sağlamak için kullanılmalıdır.Bu sanırım müziğe de uyarlanabilir ,ne dersin Sertap ?

- Oryantalist bakış açısıyla "gereğini yapıp" ,tribüne oynamamak

- Samimiyet...Neysen o ol,samimi ol..Evrilmeye varım ama başkalaşarak devrilmeye hayır.

- Seyircinin zekasına saygı göstermek... Gösterdiğin objeye gereksiz zoom yaparsan,olması gerekenden üç saniye fazla kamerayı bir objeye fikslersen,hele hele seyirciye görüntüyle anlatman gerekeni,veya zaten anlattığını bir de konuşmayla anlatırsan,hele hele hangi duyguyu hissetmesi gerektiğini müzik vs ile dikte edersen kusasım gelir.

- Zeka hatırlanır olmak, çarpabilmek, iz bırakabilmektir. Dönüp filmi eline aldığında tüylerin ürpererek hatırlayabildiğin bir sahne,bir diyalog, bir fotoğraf bir birşey olmalı.Herhangi bir "şey"e tokat atmayan şeye ben tokat atarım.

- Sinema bir "statement" yapmalıdır. Çünkü sanatın işlevi budur.

- Statement yaparken bunu mutlaka yüksek bir "estetik" ile yapmalıdır. Çünkü iyi sanat için kişisel ön şartım "estetik" dir.

Hem sevdiğim hem beğendiğim filmleri sürekli ve düzenli olarak çeken yönetmenlerin başlıcalarını daha önceki yazımda yazmıştım..

Tanrı ,doğa ve tüm insanlık onlardan razı olsun..

23 Kasım 2010 Salı

İdolüm


Böyle bir adam ve böyle bir olay var mı ,yoksa bir şehir efsanesi mi bilmiyorum ama gerçek olduğuna inanmak hoşuma gidiyor.

Olay "Kim 500 milyar ister" 'in orijinali olan "Who wants to be a millionaire" in Amerika 'da yayımlanan versiyonunda yaşanıyor..

Nerd kılıklı genç bir delikanlı yarışmacımız..

Tüm sorulara sırayla hiç düşünmeden,neredeyse şıkları bile beklemeden cevap veriyor..
Ve ardından ekliyor "eminim,son kararım" .Dolayısıyla formatın,gerilimin vs nin içine ettiği için sunucu, arkadaşa sinirlenmeye başlıyor fena halde..

Birinci soru,üçüncü soru, beşinci soru derken bu böyle gidiyor..Tereddüt yok,duraklama, düşünme yok. Sunucu, yarışmacıyı yavaşlatmak,tereddüt yaratmak için ne yapıyorsa nafile..

Ne düşünüyor,ne "acaba" diyor ne de "yok seyirciye sorayım, yok arkadaşımı arayayım " joker haklarını kullanmıyor.

Abi sinir bozucu bir kesinlik ve hızla son soruya ulaşıyor.

Son soru her zamanki gibi çok kazık..

Yarışmacı bir an duraklıyor..

Sunucunun gözünde bir parıltı..

Yarışmacı " telefon joker hakkımı kullanmak istiyorum"

Sunucunun yüzünde pis bir zafer sırıtışı..

Yarışmacı annesini arıyor :

"Alo anne, eve bir milyon dolar getiriyorum !"

Telefonu kapatıyor.

Doğru cevabı veriyor ve ekliyor : "Eminim,son kararım "

Kadro ve vizyon - What's next ?


"Ordular ! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri ! "
demiş bir lider ve hedefi gerçekleştirmiş bir ordunun olması önemlidir.

Ama her zamanki gibi önemli olan "ayrıntı" dır.

Buradaki önemli ayrıntı ise liderin "hedefiniz" değil "ilk hedefiniz" demiş olmasıdır.

Sorun ise "ordular"ın "ilk hedef tamamdır Paşam, sırada ne var ? " dememiş olması..

PS : Bu siyasi ve askeri bir yazı değildir.İş yönetimiyle alakalıdır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Bu cevabı ben vermek isterdim ama soru sorulmadı


Michael Jordan'a sormuşlar : Karşı karşıya gelmeyi en sevdiğiniz kişi kimdi?

Cevap : Ben !

"Karşı karşıya gelmek " anlamında kullanılmış İngilizce kelime neydi bilmiyorum ama Türkçe tercümeden yola çıkarak yorumlamak işime geliyor ve altına imzamı atıyorum..

- Aynada kendime ve içime bakmayı ve gördüklerimi seviyorum

- Kalabalığı sevmiyorum , az insan iyi insandır.

- Benim derdim kendimle. Sadece kendimle yarışır kendimle mücadele ederim.


P.S : Bu resmi özellikle tercih ettim..Gerçek Jordan atlayan zıplayan Jordan değil tutkulu ve azimli Jordan'dır çünkü benim için