Bugün bir dostum mukemmel bir cumle soyledi :
"Genelleme yapmak yanlıştır ama genellemeler doğrudur"
Temelinde lanet olasıca "political correctness "yatıyor ,çünkü genelleme yapmamanın..
Political correctness'in altında ise ikiyüzlü, menfaatçi ,korkak burjuva ahlakı..
Boylece suya sabuna dokunmadan ,heryeri yalayan dilimizi beynimizin pisliğinden arındırıyoruz sözde..
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
21 Aralık 2011 Çarşamba
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Exit wound
Sürüngenler (reptilia )
21 Temmuz 2011 Perşembe
Yazık
Roberto Bolle dans gösterisinden çıktık..
"Yaşayan en seksi balet "...
Çok yetenekli aslında ama etiketi bu..
Yolda yürürken bir afiş:
"En güzel soulcu İstanbul'da"
İsmini hatırlamıyorum..
Sırada ne var acaba ?
En koca kıçlı R&B 'ci haftaya bu sinemada ?
En kalın .lı metalci az sonra aranızda ?
Seks her zaman satar ve her zaman satılıktır tamam amenna
Bununla hiçbir sorunum yok
Ama seksi anlamsız bir füzyonla dağıtıp, ufalayıp anlamsızlaştırarak sanat formlarının üzerine dilimizde ufak bir tat bile bırakmayacak şekilde serpiştirmek niye ?
Sonuçta küçümsenen ve aşağılanan sadece bu sanat formları değil aslında basbayağı erotizmin ta kendisi olmuyor mu ?
13 Temmuz 2011 Çarşamba
Buster Keaton
Dinle Küçük Adam
20 Mayıs 2011 Cuma
Konkav uyum
Pro-mehmet-heus
Püskürtün beni
17 Mayıs 2011 Salı
11 Nisan 2011 Pazartesi
Hepi topu renkli topsunuz
Makaron..
Utkusuz Bebek- Nişantaşı burjuvazisinin yeni tutkusu
Acıbadem kurabiyesinden bihaber ademlerin boyalı Frenk tatlısı
Erkekseniz siyah ,kadınsanız pembe kapaklı Aşk kitabıyla iyi gider
Bir de bacağınızı elinize alıp döndüğünüz Courchevel kayak tatilinden dönüş uçağında ay-fonunuzun ekranını okşarken afyonunuz patlasın diye içtiğiniz Cafe Latte ile..
Yalnız dikkat edin !..
Aşırı tatlı merakı cinsel tatminsizlikten gelirmiş
Bir de fazla pembe makaron yiyenin boyu Sarkozy gibi kısa kalırmış..
Filler tepişirken,herhangi biriniz ölebilir ya da öldürebilirsiniz
Uzun süre uzak durdum Gus Van Sant'in Elephant filminden..
Mantıklı bir açıklaması yok fazla...
Biraz Amerikan ergenlerinin dellenip birbirini öldürmesinin docu-draması beni açmadığından ,biraz da Cannes'da Altın Palmiye almış olması kötü puandı kendi garip kriterlerim çerçevesinde...
Ancak son derece eli yüzü düzgün bir film Elephant...
Yaratıcı bir kurgu..
Takipçi kameranın ve kadraj dışının çok başarılı kullanımı..
Hoodies,blumia ve buhran
Kimliksizlik,acımasızlık ve amaçsızlık
Hiçbir tutku beslenmeyen hobi seçenekleriyle imkanlandırılmışlık
Steril,soğuk ve dışlayıcı bir hijyen..
Herşey ellerinin altında ama elleri bomboş..
Göğün altındalar ama avuçları gökyüzünü değil toprağı gösteriyor
Ölmeseler de olur ama yaşamasalar da sanki..
Robotsu,mekanik ve serinkanlı bir sakinlik..
Bilgisayar oyunlarında katliam provası yapar,internetten makineli tüfek satın alırlar
Her türlü elektronik oyuncakla birbirlerine sanal olarak "connected" ama gerçek yaşamda elektronlar kadar savruklar
Van Sant filmin sonuna "tamamen fiction" yazsa da, oyuncular filmde gerçek hayattaki isimleriyle oynasalar da tamamen bir Columbine hikayesi bu..Patlamayan bombalardan , katliamın planlanmasına,Hitler'e duyulan saygıya kadar..Sadece katillerin sonunu değiştirmekle yetinmiş..
Müzik tercihleri çok çarpıcı : Eşsiz Ayışığı Sonatı ve Für Elise sayesinde soğuk çeliğe sırtını yaslama etkisi iyice artmış..
Gelelim filmin ismine ...
Yoruma açık.
Van Sant'in yaptığı iddia edilen yoruma göre Cumhuriyetçilerin sembolu olduğu için mi ? Olabilir.
Fil hafızası yapılan kötülükleri unutturmaz mı ? Sanmıyorum..Kurguda ve hikayede buna vurgu yapılmamış
Yoksa körlerin "Fil"'i neresinden tuttuklarına göre farklı adlandırmalarından, örneğin kuyruğundan tutanın yılan sanmasından yola çıkarak mı ?
Hem farklı açılardan farklı gözle çekilmiş sahneleri ,hem de metnin olası alt okumasını düşündüğümüzde kuvvetle muhtemel..
Zeki ama zekasını gözümüze değil filin orasına burasına sokan saf bir sinema örneği karşımızdaki..
22 Şubat 2011 Salı
Olmayan "şimdi" nin günlükleri
Elia Suleiman..
Nasıralı İsa'nın hemşerisi..
Kutsal toprakların sinemaya armağanı ..
Birçok filme (North by northwest,Kırmızı Balon vb.)yapıtlarında selam gönderen gerçek bir sinefil
Modern çağın Buster Keaton'i..
İki filmini izledim birbirinden mükemmel.
İlk filmi " The Divine Intervention" ve son filmi "The time That Remains "
Müthiş bir mizah duygusu,hınzırca taşlamalar, bölünmüş toprakların,dağılmış toplumların ve parçalanmış insanların asla melodramatik olmayan çok samimi hikayeleri...
Alt okumalara çok açık ama sembolizmi kulanırken cryptic olma batağına düşmeden kotarılmış ,her katmanıyla sevilesi filmler
İki filmin ortak yanları tekrarin,rutinin,yeknesaklığın mizahı,absürd orantısızlık ve eşitsizlik...İki filminde de oynaması..Tek bir mimik ve kelime olmadan..
Ben son filmini bir gıdım daha fazla sevdim..
Otobiyografik olduğu için..
Çocukluk travmalarının öcünü sinemayla almış..
Babasına bir güzelleme,annesine bir ağıt yakmış..
Suluboya resim estetiğinde bir sinematografi..
Haylaz replikler : "Askeri konulardan ordu komutanı,sivil konulardan belediye başkanı sorumludur,Hangi konunun askeri,hangi konunun sivil olduguna ordu komutanı karar verir"
Ve müthiş sahneler :
- Kendini trafik polisi sanan deli..Ulus'ta da vardı eskiden bir tane...
- Namlusuyla depoltize,dejenere genci izleyen devasa tank
- Gençlerin dingildediği disko..İsmi "Stones" !
- Meryem'in gözüne takılan gözlük
- Savaş alanını bulamayan Iraklı asker
- Havai fişekler ve anne
- Gözleri bağlı baba
Ortadoğunun tam ortasından ...
20 Şubat 2011 Pazar
Öğretmenden ,doktordan az kullanılmış kutsal otomobil..
Kutsal meslekler..
Doktorluk ve öğretmenlik kutsaldır !
Al sana oxymoronun alası ..
Hiçbir meslek kutsal olamaz.
Karşılığında para alınarak yapılan bir şey kutsal olamaz çünkü
Sadece "iş" tir.
Kimisi parasını öyle kazanır ,kimisi böyle...
Kazandığın para yasalsa eğer, ne seni benden,ne beni ondan üstün kılar,bu parayı nasıl kazanmayı tercih ettiğimiz.
Ha eğer sınır tanımayan doktorlardan biriysen , Somali'deki aç çocuklara bakıyorsan para almadan, ya da parasızlıktan okula gidemeyen çocuklara okuma öğretiyorsan o başka..
Ama bunları yapmıyorsan eğer,hiç boşa caka satma hemşerim
Bir tek senin mesleğinde şöyle bir uyarı var çünkü :
Primum non nocere
17 Şubat 2011 Perşembe
Sen ne yapıyordun ?
Hadi biraz yan hikayelere bakalım..
Aşağılık baba çocuğunu taciz eder...Yaratığı asalım tabii..Çocuğu saralım sarmalayalım elbette.Ya başka tarafa bakan anne,görmezden gelen anne..Mağdur mu sanki bu durumda o?
Naziler Yahudilere soykırımın en korkuncunu yaptı elbette..Peki o kahrolası kamplarda yanan eşcinseller,siyasi mahkumlar,Çingeneler ne oldu ?
Peki o Nazileri güya cezalandırmak adına savaş aslında bitmişken Dresden'i fosfor bombalarıyla dümdüz edip 250.000 sivili cayır cayır yakan "özgürlük savaşçılarını" biliyor muyuz ? Ya da Naziler iktidara geldiğinde onlara "Pearl Harbor" da gemiler yanana kadar alkış tutan Amerikan entelijansiyasını tanıyor muyuz ?
Bana Ermeni soykırımından dem vuran Fransız kardeşim, Cezayir'deki paraşütçülerin söktüğü tırnaklar uykuna giriyor mu geceleri ? Varsa bir hesap sana değil Zululu'lara veririm ben ya da "toplama kamplarında" virüslü battaniyelerle "termine edilen" Sioux'lara veririm hesabımı..
Hutularla Tutsiler birbirlerini kestiler ama o sırada Fransızlar ne yapıyordu ?
Srebrenica'da Sırplar Boşnakları doğradı ,tecavüz etti ama o sırada Hollanda askerleri kenara çekilip ne yapıyordu ?..
Ah bu kahrolası ikiyüzlülük...
İşte bu nedenledir ki ailemde en gurur duyduğum olay:
Adını taşımaktan gurur duyduğum Emekli albay Mehmet Raşid Sindel'in gece subay üniformasını ve istiklal madalyasını sandığından çıkartıp robdeşambırının üzerine giyip 6-7 Eylül'de gayrimüslimlerin yaşadığı sokağın önünde yaşına başına bakmadan dimdik dikilerek ,it kopuğu " Benim cesedimi çiğnemeden buraya giremezsiniz" diye püskürttüğü andır.
Acıyı bal eylemeseydik..
Ucuz bir film sahnesi : Post-ilk-sex yatakta yanyana yatan bir çift..Çarşaf adamın göbeğinde kadının boynunda tabii..
Adam : Çok acılar çektim küçüklüğümde..bıdı bıdı..vıdı vıdı..
Kadın : Ah canııım...
Kadın adama aşık olur.Eh ne oldu şimdi..Ne yaptı herif sana da aşık oldun ?
Sempati duyduk abinin acısına..
.. ama neden yücelttik şimdi o acıyı ?
* * *
"Çok acılar çektik biz ,mapuslarda çürüdük"...Alkışşşş !!!
Hoppala !!..Tamam çok üzgünüm çektikleriniz için,size el kaldıranların allah yedi düvel cezasını versin,bir daha hiç yaşanmasın ama "kötü yazarsın" yahu !..Eh ben o devirde doğmadım ,ne yapıcam şimdi ? Kitabı sattırmam için kafayı kırdırmam mı lazım illa ???
Neden yücelttik şimdi biz bu acıyı ?
Kimlikler
Tüm kimliklere saygım var.
Ayrıca saygı duymak haddime mi düşmüş .Herkesin veri ya da seçtiği kimliği kendisinedir.
Dini,ırksal,cinsel,siyasi kimliği her ne olursa olsun benim için bu bir "mesele" değildir.Ama kimlik meselesiyle büyük meselem var..
Herhangi bir kimlik nedeniyle,herhangi bir toplumun,topluluğun ya da bireyin baskı görmesine,aşağılanmasına ezilmesine ne kadar karşıysam,bunun tam tersi olarak herhangi bir kimliğin yüceltilmesine de hem yürekten hem de tabii ki tutarlı olmanın bir ön şartı olarak zihinsel olarak karşıyım.
Eşcinsellerle ve eşcinsellikle ilgili hiçbir meselem yok.Ama eşcinsellere yapılan aşağılamaya nasıl isyan ediyorsam bunun ve tabii ki herhangi bir cinsel tercihin yüceltilmesine de o derece karşıyım. Bu anlamda "gay pride" yürüyüşü bence maskaralıktır..Eşcinsellerin sinema yapmasına karşı değilim,eşcinsellik temalı filmlere de karşı değilim ama "gay lesbian" diye bir genre olmasına,bazı yönetmenlerin sadece bu kimliği yücelten filmler yapmasına karşıyım
İnsanlık tarihinin en büyük ayıplarından birinin Amerika'da zencilere yapılan zulum olduğunu düşünürüm.Olimpiyatlarda kürsüde siyah eldivenlerini yumruk yaparak kaldıran Kara Panterlerle atardı yüreğim o zaman yaşıyor olsaydım.Ama bugün hala o adı batasıca,sinsi,ikiyüzlü "politik doğruluk" denen şey yüzünden zencilere "black" denemeyip "African American" denmesi de kepazeliktir. Zamanında "nigger" denmesi kadar kusturucudur.
Feodalitenin bu ülkede insana ve özellikle kadına çektirdiği acılardan sonuna kadar tiksinen biri olarak örneğin mabadımın ilericilerinin savunageldiği "kadın kotası"nın kadına yapılan en büyük aşağılama olduğunu düşünüyorum..Tüylerimi diken diken eden bir "batı taklitçisi" soru şudur mesela : "Sizin üstyönetiminizde kaç kadın var ? " "Bilmem.Sizinkinde kaç agnostik var ?" "Ya da bilmem,sizinkinde üstte olmayı sevenlerin oranı kaç" ? Bu anlamda yaşam içinde kadın olmak anlamında hiçbir sorun yaşamayan şanslı kadın azınlıktan bazılarının otun bokun içinde "kadına olumsuz yaklaşım " araması yapması da beni toplumun büyük çoğunluğunda kadına reva görülen vahşi uygulamalar kadar öfkelendiriyor.
Her insanın, insan olmaya indirgenebileceği,"ne olduğumuzun" değil "ne yaptığımızın" değerli olacağı akıl serinliğine duyulan özlemimle..
8 Şubat 2011 Salı
God save the Queen !
Rock tarihinin en önemli albümlerinden biri ellerimde
Queen - A night at the opera
Ve olmasi gerektigi formatta :
Analog..vinyl
Selin'in görünce "Ne kadar büyük cd" dediği türden..
mtv ergenlerinin kafa sallayarak eğlenip, dingildediği
Bohemian Rhapsody..
Ki içinde :
"I don't want to die.
I sometimes wish I'd never been born at all " dizeleri geçer..
Hüzün ki en çok yakışandır sana Freddie
Son derece karmaşık,melodik ve sofistike Brian May bestesi The Prophet's song
İnsanin içini burkan, terkedilmişin yalvarış şarkısı,elbette Mercury bestesi: Love of my life
I'm in love with my car,39 ve diğerleri..
Ama tabii ki en sevdigim Queen bestesi :
Death on two legs : Bir öfke senfonisi..
Have you found a new toy to replace me
Can you face me
But now you can kiss my ass goodbye..
Yıl 1975 ve albümde şarkının ismi şöyle yazılmış :
Death on two Legs (Dedicated to....)
Eski menajerlerine sallamış çok fena..
Şarkı sözlerini dinlemem,okumam normalde
Vokaller melodinin bir parçası,bir enstrumandır benim için..
Ama iş LP kapağı okumaya gelince durum değişiyor ..
Cast 'te şu yazıyor:
Freddy Mercury : vocals,vocals,Bechstein Debauchery and more vocals
ve sonda küçük ama önemli bir not var :
No syntesisers !
Gerçek Rock..Güzel ve görkemli 70'ler..
31 Ocak 2011 Pazartesi
Ad hominem
"Bir argümana cevap verirken argümanı eleştirmekten ziyade argümanı yapan kişiye saldırmak olarak tanımlanır; mantıksal bir safsatadır..."
Meğer hayatım boyunca hep karşılaştığım ve hep bunu yapanlardan kaçtığım eylemin felsefede önemli bir yeri varmış..Fanatizm,dogmatizm ve güç ilişkisi arttıkça ne çok rastlanıyor bu saldırıya...Temelinde ise gerçek bir aşağılık duygusu,zaaf ve/veya kötü niyet var.
Kazanmak için arkadan aşil tendona atılmış kahpece bir tekme bir bakıma
Tüm diyalogları ve tüm iletişimi bitiren,sonuçta tüm ilişkileri toprağa gömen de bu yaklaşım.
Ve sanırım sadece çocuk beyninde bu zaafa ve saldırganlığa yer yok..
10 Ocak 2011 Pazartesi
Black Swan - Aronofsky
"Pi" umut vericiydi
"Requiem for a dream" muhteşemdi
"Fountain " büyük çuvallama, " The wrestler " düş kırıklığıydı..
Black Swan ise devasa ve görkemli bir klişe çorbası..
Hollywood'da kullanılmış ne kadar klişe varsa mükemmel soslara bezenip doldurulmuş filme..
Psikolojik gerilim klişelerinden,korku filmlerine...
Başarı öyküsü klişelerinden, alter ego klişelerine kadar...
Filmi seyrederken, anaakım sinemanın bir sürü bildik örneği geçiyor gözlerinizin önünden.
Baştan aşağı manipülasyon..Ayaktan başa tahmin edilirlik...
Yalnız hakkını vereyim..Tüm karakterler için dört dörtlük ,muazzam bir casting başarısı var..Mary Vernieu'yu başarısından ötürü kutluyorum..
Ve Natalie Portman..Kusursuz ve tüyler ürpertici bir performans..Tekrar Beyaz Kuğu'ya dönüşürkenki yüz oyunculuğu bana yıllar önce Glenn Close'un Dangerous Liaisons'daki performansını hatırlattı.İçimden ayağa fırlayıp alkışlamak geldi.
Bu filmin belki en ironik tarafı Aronofsky'nin kendisinin bir Siyah Kuğu olarak "Karanlık taraf" a geçişinin belgelenmesi ..
Siyah maskeni çek ve derin bir nefes al Darren.
Hayırlı ödüller toplayasın
May the force be with you..
6 Ocak 2011 Perşembe
Yanlış yaşam doğru yaşanmaz
Adorno demiş ki : "Yıkıcı olandan nefret eden,yaşamdan da nefret etmelidir : Çünkü yalnızca ölüsü,yaşayan varlığın bozulmamış görüntüsüdür..
Şimdi bilinçakışı yapalım bunun üzerine :
- Bu durumda özyıkım, insanın yaşamını kontrol edebilmesinin tek yoludur
- Yaşam kontrol edilemez
- Özyıkım sonuçsuz ama kaçınılmazdır.
- Varoluş aslında bir bozulma demektir.Yaşam kendini yıkarak bu bozulmayı düzeltebilir
- Öz yıkım intiharın tam karşıtıdır..Bilinçsiz öz yıkım,farkındalıksız bir eylem olduğu için intihara götürse dahi..
- Bu durumda aslında yaşama bağlamlanma özyıkım ekseninde, ancak özfarkındalık çarpanıyla mümkündür
- Adorno aslında rahatlamalı,daha çok spor yapmalı ve tercihen bir kedi ya da köpek beslemeliydi
4 Ocak 2011 Salı
1 Ocak 2011 Cumartesi
Enter the void - Ölüm kitabını okudun mu?
Enter..
"sex,money,power"
..the void
Gaspar Noe, Araf'tan bildiriyor !
ve Irreversible'in vahşi çocuğu, her seferinde elini pis taşın daha da altına sokuyor..
Travma,uyuşturucu,ihanet,intikam,cinayet,oedipus kompleksi,eşcinsellik,kürtaj, MILF,ensest..Bütün bunları artık kanıksadık .Bu filmin çarpıcılığının anlattığı şeyle hiç alakası yok aslında..
Filmin çarpıcılığı ve devrimciliği tamamen anlattığı hikayeyi nasıl anlattığı ile alakalı.
Filmin başını, yüzünü film boyunca sadece bir kere aynadan gördüğümüz karakterin gözlerinden (ve evet kamera göz kırpıyor), ölümünden sonra ortalıkta savrulan ruhunun gözünden ve tüm hayatını da ensesinin arkasındaki kameradan izliyoruz.
Başrol oyuncusu Nathaniel Brown'a sinema tarihinin en enteresan challengelarından birini yüklemiş Noe : Ense ve kulak arkası ile oynamak!
Bizler de böylece izleyici değil, güvenli bölgede kalma konforundan çıkmadan birer röntgenciye dönüşüyoruz. Üstelik seyrettiğimiz sahne,hissettiğimiz duygu ne olursa olsun ne bir adım geri atmak ne de durup olaya karışmak mümkün değilmişçesine bir katatoni içinde.
Epileptik görsel efektleri,renklerin bunaltıcı bulamacıyla çarpıcı bir görselliği,süzülen,uçan bir kamera kullanımı ve en önemlisi eşsiz,müthiş ve dahiyane bir kurgusu var filmin.
"Sadece kapa çeneni ve izle,ellerin de rahat dursun " diyen bu çirkin herifin işlerini izlemeye devam etmek büyük bir mutluluk olacak..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)